13.11.2009

"Kahkaha Deliği" Üzerine_Idans 03

Bütün Öznelerimi ve Bütün Fillerimi Yitirdim, “Kahkaha Deliği”’nde Öldüm!

La Ribot’un yazıp yönettiği, performansını ise Marie-Caroline Hominal ve Delphine Rosay ile paylaştığı “Kahkaha Deliği”, seyircinin motivasyonunu dönüştüren bir dramaturjinin 5 saat boyunca deneyimlendiği bir gösterimdi. Kişisel bir farkındalığın dışında, sanatsal farkındalıkların da vurgulandığı bu “süresel enstalasyon”da, çağdaş dramaturjinin ne olduğuna dair bir öneri ile karşılaşmaktayız.

Bunu Peter Eckersall’ın dramaturjinin gösteri sanatlarındaki bugünki konumunu tariflerken söylediği sözler ile örneklendirmek isterim. “Dramaturji, müzelik durağan tiyatral ve göstergesel gerçekler yerine, dünyayı ve sahneyi, varlığı ve temsili, metni ve dokuyu umulmadık bir şekilde ören; yıkıcı ve bozucu bir süreç haline gelmiştir.” Gösterimin en önemli özelliği, gösterimsel öğelerinin biçimlendirilişindeki seçimler ile o seçimlerin düşünsel, duygusal, bilişsel anlam katmanlarının birbirine örülmesinden geçmekteydi. Gösterimin olay örgüsü boyunca tanık olduğumuz eylemlerin, görsel ve işitsel öğelerin (ses, ışık, kostüm, renk, teknik, beden bilinci, tasarım vb.) yan yana ve ama aslında bir sarmal gibi iç içe, üst üste gelişlerinden doğan gerçeklik, seyircide uyandırdığı anlamlandırma çabasının ve sonunda her biri için “doğan/görünen” anlamın tetikleyicisiydi.

“Dramaturji, sanat yapımının hemen her seviyesine nüfuz ederken, tiyatrodan dansa, sinemadan görsel sanatlara, mimariden “günlük yaşam” performanslarına... (kimlik politikalarına da dahil olarak) durmadan yenilenmeyi amaçlar.” “Kahkaha Deliği”, Eckersall’ın dediği gibi, danstan yazı-sanata, açık biçimli tiyatrodan kapalı biçim tiyatroya, mimariden performansa, performanstan yerleştirmeye sanatın biçimlendirilişindeki farklı pek çok alana sıçramaktadır. Ancak, bu sıçramayı, seyirciye “nüfuz ettiği” anlarla birlikte hem sanatın dönüşümünde hem de seyircinin kendisindeki bir dönüşümle yaratır. Yenilenme; yıkım, tükeniş, yaratma, oluş, olamama, oynama, taklit, kaybediş, bulunuş ikilikleri sayesinde gerçekleşir. Bununla birlikte, yine de, sarfettiği kelimeler ile politik ve “dünyalı” bir toplumsal tavrın içinde kalmayı başarır. Buradan yola çıkarak, “Kahkaha Deliği”, neydi diye düşündüğümde, bütün öznelerimi ve bütün fiilerimi yitirdiğim bir deneyimdi demem gerekir.

Gösterimin sonunda gördüğüm şey, üç bedenin yarısı kartonlarla örtülü çıplak bacaklarından oluşan bir yarık... O yarıktan aşağıya düşüş... Çapı çok büyük bir hortumun tam ucundaymışız, hortumun hava dolu duvarlarına mıhlanmışcasına duruyoruz. Bir hortumun içindeyiz. Bir hortumun içindeymişiz. Beş saat önce yerde duran söz öbeklerinden bezeli kartonların yarısı şimdi duvarda iken, tepetaklak olmuşluğumun duygusu beni şaşırtıyor. Yer kalkmış, havalanmış, uçuyor... İçindekileri de kapıp götürerek.

Her şey bittiğinde ben, gerçekten, beni içine doğru çekip yutmuş o hortumu gördüm. Önce düşüş sandığım şeyin, bir çekiliş olduğunu böyle kavradım. Ancak içe çökerten bir güçle, dışa püskürten başka bir güç, aynı anda beni ele geçirmiş gibiydi. Çok önceleri, bu çekiliş canını yakmaya başladığında, bir yere tutunmak istiyorsun ama nereye tutunacağını bilemiyorsun. Çünkü zaten havadasın, havalanmışsın. Seni tersyüz eden bir içe katlanma hareketi?! Bu hareketi hayal ettiğimde bile başım dönüyor.

Bizi mıhlayan şey saatlerdir dönen ses. Dönen kahkaha. Boşluktaki yankı. İçimi acıdan, hiçlikten, tuhaf bir öte dünya hissinden, kabuğumdan sıyrılmışım gibi parça parça bölen bir sarsıntıdan gitgellere boğan dürtüler... Nefes almak istiyorum!

“die here / please die”

Farklı gülmeler, kahkalar, küçük, büyük, kısık, ince, derinden, çığlıklı, kanırtıcı, davetkâr, muzip, bildik, telaşlı, komik, baygın, kendinden geçmiş, onaylayan, çatışan, yükseltici, sinik, beklenmedik. Durmaksızın süren bir kahkaha. Sesler kayda alınıp, geri verildiği için kimin güldüğünü fark etmiyorsun bile. Yanımdakinden geldi sanıyorum, hatta benden çıkıveriyor aniden. Aslında yaşadığımız bir tür tanıklık. Ses dönüyor. Hissettiğim çekilişin ya da düşüşün nedeni, dönüp dolaşan sesin çoğalması, onu daha fazla hissediyor olmak.

Mekânlılaştırılmış kahkaha! Ağız boşluğu. Ağız boşluğunda oluşan kahkaha. Dansçılar kahkayı üretiyorlar, boşlukta dönen kahkakayı üretiyorlar... “Kahkaha Deliği”’ne bir huni gibi kendi bedenlerinden kahkahalarını boşaltıyorlar. Billurlaştırılmış bedenler... Kendilerini damıtıyorlar yavaş yavaş... Ama bir tanıklık var. Söz öbekleri ile bunu unutturmuyorlar. Dünyaya tutunmaya devam ediyorlar.

“this is war / illegal death”

“global human / your help / lost help”

“micro human / humanly lost”

“Onlarla birlikte hep gülse miydim?” diyorsun, farklı mı olurdu her şey? Bunu sorduğunda, acıtmaya başlıyor ve gülemiyorsun –artık-. Onları izlerken, bu duruma tanık oluyor olmanın farkındalığı seyirci olarak beni, oyuncu olarak onları etkilediğinden daha farklı bir şekilde etkiliyor olmalı. Bir duruma tanık oluyor olmanın, ama hiç bir şey yapamıyor olmanın, bu yapamayıştan kaynaklanan bakma, izleme, terk etme, geri gelme hallerinin hepsini aynı anda yaşamanın farklılığı üzerine siniyor. Çünkü, mekândan çıkabilirsin, mekândan bütünüyle ayrılabilirsin. Uzaklaşabilir, atabilir, unutabilirsin. Oysa herkes başka bir şey yapıyor.

“spectator killed / in the hole”

Döne döne devinen mekânda kelimelere tutunup bir anlam üretmeye çalışıyoruz. Anlamı yaşıyoruz. Duyarak, düşünerek, konuşarak. Gösterimin yapısı basit aslında. Boş bir alanın zemini bir metreye yirmi santim kadar genişlikteki saman rengi kartonlarla kaplanmış. Mekânın bir köşesinde tek kişilik bir koltuk, üzerinde ses düzeneği ve taşınır bilgisayar bulunan bir sehpa, yanına su şişeleri ve kağıt koli bantları yerleştirilmiş. Gösterimin sesçisi zaman zaman oraya gelecek, oturacak, dinleyecek, kaydedecek, dışarı açılan aralıktan kaybolacak, sonra yine gelecek ve yine dinleyecek, kaydedecek, seyredecekti. Dar aralığı saymazsak, dört duvarı çevrili geniş bir alan burası. Üç dansçı boşaltılmış mekânın içinde, hareket halinde, gülüyor ve yerden aldıkları kartonları bileklerine taktıkları kağıt bantlarla duvara yapıştırıyorlar. Kartonların üzerlerinde kelimeler var. İngilizce. Genelde iki kelime. Bu kartonları yerden aldıktan sonra, kelimenin anlamına bazen çok az, bazen hiç gönderme yapmayan bir poz eşliğinde duruyorlar. Gülmeleri devam ediyor. Duvarlar yavaş yavaş, yan yana gelen farklı kelime öbekleri ile dolmaya başlıyor. İlk tepkin gülmek sanırım yine de. Farkında olmaksızın gülüyorsun. Bir de kartonları okuyorsun. Süreç içerisinde astıkları “okuma fişleri” çoğalıyor.

“secret hole / for aliens”

Haz, şiddet, acı, şaşkınlık, acıma, acı çektirme, sıkıntı, umutsuzluk, tahammül, süreklilik, durağanlık, daralma, genişleme, uzama, küçülme, sıyrılma, ayıklanma arasında gidip geliyorsun. Dansçılar sana bir şey yapıyor, kendilerine yaptıkları şey boyunca. Kendilerini bir “şey” haline getirmeleri sayesinde, seni de bir “şeye” dönüştürüyorlar. Damıtma burada hissediliyor. Lime lime olmuşum gibi, ama neden bu denli tam geliyorum kendime?

Dansçılar süreç içinde kostümlerini değiştiriyorlar. Saman rengi kartonlara yakın şekilde kahve, pembe, ten rengi ile başlayan süreç, sarı ve eflatuna ardından mavi ve yeşile dönüyor. Değişen şey elbiselerin rengi belki ama “okuma fişlerini” astıkça mekânda görünmezleşmeye başlayan dansçılar, bu renklerle birlikte yüzeye çıkmış oluyorlar. Mekânın devingenliğini sağlayan öğelerden biri de bu yüzeye çıkış. Bir süre sonra çoğalan “okuma fişleri” yüzünden ayağa kalkmış mekânın içinde, lekelere dönüşen bedenleri izlemeye başlıyorum. Ki zaten kelimelerin de renkleri var.

Birşey olmasını bekliyorsun ama olamayacakmış hissi seni daha çok ele geçirmeye başladığında, dansçılar çoktan kendinden geçmiş kahkaların ortasında sürünmeye, koşmaya, tepinmeye ve hatta tam olarak işte çıldırdıkları an burası dediğimiz bir kopma noktasına gelmiş oluyorlar. Bu şekilde, ben, önceleri gülme eylemini yapmak zorundalarmış ve onlara yardım etmeliymişim diye düşündüğümü zaman içinde anlıyorum. Ancak, dördüncü saatin içindeyken, dalga geçmeye başladıklarını görüyoruz. Gösterimin sonuna doğru sanki hem bir oynama halinin içindeydiler, hem de içinde bulundukları duruma ancak bu şekilde dayanabiliyorlardı. Artık hissetmemeye başladığın noktada ise, her şeyin farkında olduklarını kavrıyordun. İşte bu an, gösterimin gösterimsel seçenekleri ile anlam katmanlarını ve senin bir seyirci olarak konumlandırışındaki lezzeti farketme anı. Sonrası sana kalıyor.

Saldırı, gülme duvarı, yitik kelimeler, gülme ve bulunma hali, olup biten her şeyin yok olup gitmesi... bir burgaç gibi... kahkaha ile besleniyor, kahkahadan fışkıran vahşilikle besleniyor ve saf bir erime ile tükeniyor aynı zamanda...

“whole body / still missing”

“whole body / brutally lost”

İnsanı bu denli acıtan insandan başkası olamaz.

10.11.2009

ÇAĞDAŞ GÖSTERİ SANATLARINDA BEDEN DRAMATURJİSİ"_SEMİNER

4. ULUSLARARASI DANSA DAVET FESTİVALİ, EGE ÜNİVERSİTESİ
17-20.11.2009_İZMİR

Gösteri sanatlarını bedensel bir pratik olarak ele alan, ve beden dramaturjisi tanımı üzerinden, bu alanı okumaya yönelen çalışma beden, özne, kimlik ve temsil kavramları arasındaki bağlantıları görmeye çalışarak insanın bireysel ve toplumsal farkındalığı ile ilgili bir düşünce üretmeyi amaçlamaktadır. Bu düşünce, farkındalık kavramı ile ilişkili bir biçimde, temelinde unutma ve hatırlama kavramları, başka bir deyişle kaydetme biçimleri ile ilişkilidir.